Köşe Yazıları

  • Yazı Büyüklüğü A(-) A(+)
  • Paylaş

İzmir Maarif Koleji, Ankara Fen Lisesi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı üniversitede Halk Sağlığı ihtisası yaptı. Zorunlu hizmetini Kocaeli Sağlık Müdürlüğü’nde tamamladı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalına geçti ve aynı yıl Halk Sağlığı doçenti, 1994 yılında da profesörü oldu. Bir süre Dünya Sağlık Örgütü’nce Ankara’da oluşturulan Sağlık Politikaları Proje Ofisinin Direktörlüğünü yaptıktan sonra 1995 yılında Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi’ni kurmak üzere Dekan olarak görevlendirildi. Dekanlık görevini 2006 yılına kadar sürdüren ve 2008 yılında Yeditepe Üniversitesine geçen Hayran, Yeditepe Üniversitesi’nde Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı. Hayran, halen Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi olarak görevini sürdürmektedir.

Tüm Yazıları İçin Tıklayınız

Mültecilerin sorunları: bireysel haklar mı, küresel-kamusal yararlar mı?

Küreselleşme ile birlikte artan ekonomik eşitsizlikler, çözülen ulus devletler, yerel çatışmalar, savaşlar ve gevşeyen sınırlar çok sayıda insanı yaşadıkları yerlerden hatta ülkelerinden uzaklaşmaya zorlamaktadır. Başlıca uzaklaşma nedeni can güvenliği ve/ya daha iyi yaşam koşullarıdır. Birleşmiş Milletlerin 2015 yılı sonu istatistiklerine göre halen 65,3 milyon insan zorunlu göç nedeniyle yaşadığı yeri değiştirmiştir. Bunların 3,2 milyonu sığınmacı, 21,3 milyonu mültecidir. (1) Bu sayılar pek çok ülke nüfusundan daha fazladır.

Yer değiştirmeye zorlanan insan gruplarını ağırlıklı olarak mülteciler, sığınmacılar, insan ticareti kurbanları ve kaçaklar oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin tanımına göre “milliyeti, dini, ırkı, sosyal sınıfı, sahip olduğu politik görüşü nedeniyle can güvenliği korkusu taşıdığı için ülkesi dışına çıkmak zorunda kalan kişiler” mülteci, “başka bir ülkeye iltica talebinde bulunan ve başvurusu incelemeye alındığı için beklemekte olan kişiler” ise sığınmacı olarak adlandırılmaktadırlar. Sığınmacılar, durumlarına göre mülteci olma hakkını kazanabilen veya kazanamayan kişilerdir. (1) Bu iki grubun durumu uluslararası düzenlemeler açısından yasaldır.

Bir de yasadışı yollardan yer değiştiren gruplar vardır. Bunların bir kısmı seks işçiliği, ucuz emek, kölelik gibi insan ticareti amacıyla zorla yeri değiştirilenlerdir. Başka bir grup ise insan kaçakçılarının yardımı ile menfaat karşılığında ve istekli olarak yer değiştiren kişilerdir. Ayrıca kendi ülkesi içinde politik nedenlerle göçe zorlananlar, çevresel sorunlar nedeniyle yer değiştirenler, kalkınma amaçlı projeler nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalan toplum grupları vardır. Tüm bu gruplar arasında mülteci ve sığınmacı sorunları özel önem arz etmektedir.

Mülteci ve sığınmacı sorunları aslında yeni değildir. Geçen yüzyılda yaşanan iki dünya savaşı sırasında milyonlarca insan ülkesini, yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmıştır. Ancak bunların yer değişikliği büyük ölçüde demografik ve epidemiyolojik özellikler açısından birbirine benzeyen Kuzey yarımküre ülkeleri arasında gerçekleşmiştir. Günümüzde ise zorunlu göç şeklindeki yer değiştirme genellikle yoksul Güney yarımküre ülkelerinden zengin Kuzey yarımküre ülkelerine ve doğudan batıya doğru olmaktadır. Küreselleşmeyi savunanların öngörüleri doğrultusunda adeta Güney ile Kuzey yarımküreler bütünleşmektedir. Kuzeyin ve batının güçlü toplumları tarafından yer altı ve yer üstü zenginlikleri talan edilen ve edilmeye devam edildiği için yoksullaşan insanlar hayatta kalabilmek, daha iyi yaşam bulmak umudu ile göç etmektedirler. Bu göç ile birlikte yoksul kesimlerin geleneksel sağlık sorunları yani enfeksiyon hastalıkları, beslenme bozuklukları, üreme sağlığı sorunları kuzeye ve batıya taşınmaktadır. Başka bir deyişle sermayenin, bilginin, insani sorunların yanı sıra sağlık sorunları da küreselleşmektedir. Olup bitenler karşısında “insan hakları” kavramının mucidi ülkelerin bulabildiği en parlak önlem ise dikenli çitlerle çevrili sınır engelleri ve sığınmacı-mülteci kamplarıdır. Başka bir deyişle Orta Çağ’da kalmış olması gereken karantina uygulamasından daha kötü bir çözüm söz konusudur.

Sığınmacı ve mültecilerin karşı karşıya oldukları sağlık sorunları incelendiğinde ilk sıralarda olumsuz ortam koşullarından kaynaklanan enfeksiyon hastalıkları, ana-çocuk sağlığı sorunları ile yaşanan psikolojik travmalara bağlı psikiyatrik sorunların yer aldığı görülmektedir. Bu grup içerisinde kadınlar, çocuklar ve yaşlılar yüksek risk gruplarını oluşturmaktadır. Özellikle gebe ve küçük çocuğu olan kadınların hem kendileri hem de çocukları enfeksiyon hastalıklarına ek olarak bakım ve beslenme sorunları ile de karşı karşıyadır. Bu kişilere yeni geldikleri yerde etkin bir hizmet sunulsa bile hizmetten yeterince yararlanamamaları sorunun bir başka boyutudur. Yerleşiklerle aralarındaki dil farklılığı, sağlık ve hastalık algıları, sağlık hizmetlerini kullanma alışkanlıklarının farklı olması sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını engelleyen önemli etkenlerden bazılarıdır. (2)

Bu özellikleri nedeniyle mülteci ve sığınmacılara verilecek hizmetlerin daha kapsamlı olması ve daha özenli sunulması gerekmektedir. Bu da mültecilerin barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarına ek bir yük ve maliyet demektir. Oysa bunları barındıran ülkeler için bu durum hesapta olmayan sağlık harcamaları anlamına gelmekte ve yerleşik vatandaşların tepkisine neden olmaktadır. Bu noktada, mülteci sağlık sorunlarının niteliği üzerinde biraz daha ayrıntılı durmak, özellikle sorunların küresel ve kamusal niteliklerine göz atmak gerekir.

Mülteci sorununa klasik yaklaşımlar genellikle insan hakları temelinde olmaktadır. İnsan hakları evrensel bildirgesinin birinci maddesinde yazıldığı gibi, onların da “özgür, onurlu ve haklar bakımından eşit” oldukları varsayılmakta ve bu duruma saygı gösterilmesi beklenmektedir. Ne var ki uygulamaların böyle olmadığı görülmektedir. Özünde kapitalizmin ulaştığı son aşama olan küreselleşmenin getirdiği sorunların, yine kapitalizmin düşünsel temelini oluşturan liberalizmin “haklar” kavramı ile çözülmesini beklemenin ne derece gerçekçi olacağı ayrı bir tartışma konusudur. Nitekim neredeyse tüm liberal demokratik ülkelerin kendi sınırlarına gelen ve can güvenliği arayışındaki insanların haklarına kayıtsız kalması, onlara onurlu ve eşit insanlar değil de başka tür varlıklarmış gibi davranması bu anlamda hayal kırıcıdır. (3) Mülteci sorunları haklar temelinde ele alındığında mültecilerin hakları ile yerleşiklerin hakları arasında bir rekabet, hatta bazen çatışmalar söz konusu olabilmektedir. Öte yandan hakların olduğu yerde, başka birilerinin de sorumluluklarının, ödevlerinin olması gerekir iken bu ödevlerin unutulduğu ya da Birleşmiş Milletlerin sınırlı çabalarından öteye geçemediği görülmektedir. Oysa mültecilerin sağlık sorunlarına küresel kamu yararı açısından bakılması sorunların daha iyi anlaşılmasına ve çözümüne katkı sağlayacaktır. (4)

Küresel Kamu Malları, UNDP tanımına göre, “sonuçları itibariyle güçlü bir kapsayıcılığa sahip olan; yani birden çok ülke grubunu, toplumları ve kuşakları ilgilendiren kamu malları” ya da daha kısa bir ifade ile “sınırlar ötesi kamusal özellikler gösteren mal ve hizmetler” şeklinde tanımlanmaktadır. (5)

Küreselleşme ile birlikte eskiden ülke sınırları içerisinde kalan bazı mal, hizmet ve sorunların günümüzde sınırlar ötesine geçerek yayılması ve insanlığın ortak yararı ya da zararı için var olabilmesi söz konusudur. Örneğin, barış, güvenlik, tıbbi bilgi, trafik işaretleme sistemi, otoyollar, temiz hava, küresel anlamda kamusal olan ve herkesin kullanımına açık yararlı varlıklardır. Öte yandan, küresel ısınma, çevre kirliliği, bazı bulaşıcı hastalık pandemileri, antibiyotik direnci, gıda güvenliği, savaşlar ve terörizm gibi sorunlar da küresel olup herkesi ilgilendiren kamusal sağlık sorunu örnekleridir.

Mülteciler sadece bir bölgenin, bir ülkenin değil tüm dünyanın sorunudur. UNHCR istatistiklerine göre dünyanın pek çok bölgesinden zorunlu göç nedeniyle yer değiştiren insanların yerkürenin hemen her noktasına dağıldığı görülmektedir. Dolayısıyla bunların sorunlarının küresel nitelikte olduğuna kuşku yoktur. Kamusal yönünü ise sorunları dışlanabilirlik ve rekabet özellikleri açısından ele alarak açıklamak mümkündür. Eğer bir sorun, varlığında kimseyi dışlamadan herkesi ilgilendiriyorsa, buna ek olarak birilerinin bu sorunu yaşaması sonucu azalma söz konusu olmuyorsa o sorun kamusal demektir. Bu anlamda mültecilerle ilgili iki sorun ön plana çıkmaktadır: Antibiyotik direnci ve kitlesel bağışıklık. (4)

Antibiyotikler, herkesin kullanımına açık ve enfeksiyon hastalıklarına karşı en etkili ilaçlardır. Akılcı ve etkin kullanımlarından herkesin yarar görmesi, tersi olduğunda ise gelişecek direnç nedeniyle herkesin zarar görmesi söz konusudur. Son yıllarda bilinçsiz kullanımlarına bağlı olarak gelişmekte olan direnç tüm insanlar için önemli bir tehdit haline gelmiştir. Başkalarının bilinçsiz kullanımı nedeniyle oluşan direnç herkesi, bilinçli kullananları da tehdit etmeye başlamıştır.

Araştırmalar antibiyotiklere erişimin zor olduğu durumlarda yanlış kullanımın daha yaygın olduğu yönündedir. Örneğin, ciddi antibiyotik tedavisi gereken durumlarda, antibiyotiklere erişimin zor olduğu gelişmekte olan ülkelerde stokçuluk ve yanlış kullanım artmaktadır. Mülteciler için de benzer bir durum söz konusudur. Bunların antibiyotiklere erişiminin sınırlı olması, yanlış ve yetersiz kullanımı, dolayısıyla direnç gelişme olasılığını artırmaktadır. Öte yandan bu gruplar enfeksiyon hastalıkları açısından yerleşiklere kıyasla daha çok risk altında olduklarından antibiyotik kullanma oranları ve antibiyotik direnci gelişme olasılığı daha yüksektir.

Bir diğer sorun kitle bağışıklığına ilişkindir. Kitle bağışıklığı, enfeksiyon hastalıklarının salgınlara neden olmaması için sağlanmış olması gereken bir eşik değeri ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Yoğun mülteci göçü sonucu bu eşik değerin korunması, sığınmacı ve mültecilerin etkin bir şekilde bağışıklanmasına bağlıdır. Yeterli önlemlerin alınması ile sağlanacak ve sürdürülecek kitle bağışıklığından herkes yarar görecek, tersi olduğunda ise herkes zarar görecektir. Ortaya çıkabilecek bir salgın karşısında yerleşiklerin mültecilerden daha zayıf kalacağı unutulmamalıdır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bugüne kadar mültecilerden kaynaklanan herhangi bir epidemi ya da pandemi yaşanmamıştır. (6) Bu anlamda mültecilere bulaşıcı hastalık taşıyıcısı gözü ile bakılması son derece yanlış ve ayrımcı bir bakıştır. Tersine, yerleşikler arasındaki evsizler, sokak çocukları gibi çeşitli ihmal edilmiş grupların bulaşıcı hastalık taşıma ve yayma riski mültecilerden daha fazla olabilmektedir. Ancak, içinde bulundukları koşullar nedeniyle mültecilerin her türlü sağlık sorununa karşı daha hassas ve yatkın olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu sorunların haklar çerçevesinde tartışılması yerleşikler ile mülteci haklarının çatışmasına neden olacağından değerler ve kamusal yararlar çerçevesinde ele alınması önemlidir. Öte yandan milliyet ya da din kardeşliği, merhamet, vicdan gibi değerler herkes için aynı ölçüde geçerli olmadığından küresel kamuoyundan destek konusunda da yetersiz kalmaktadır. Oysa “sağlıklı toplum” gibi ortak faydalara, değerlere, olası sorunlar nedeniyle ortaya çıkabilecek tehditlere yapılacak vurgu gerçekçi önlemler almayı kolaylaştıracaktır. Nitekim bu konuda uygar(!) Batı ülkelerini harekete geçiren mesajların, insan hakları ile ilgili olanlar değil de sınırların açılmasına izin verilmesi olasılığını içeren mesajlar olduğu görülmektedir. İnsanların kendilerini tehdit etmeyen sağlık sorunlarına karşı kayıtsız kalmaları ne yazık ki çok ortak bir özellikleridir. Hatta kayıtsız kalmanın ötesinde yok saymaları ya da kendilerini rahatsız etmesin diye göz önünden uzaklaştırmaları tarihteki örnekleriyle bilinen yaklaşımlardır. Bunun en klasik örneği yüzyıllar boyu toplumlardan dışlanan cüzzamlılardır. AIDS hastalığı çıktığında da benzer bir ayrımcılık söz konusu olmuş, ne zaman ki AIDS hastalığının sadece eşcinsel ya da damardan uyuşturucu kullananların bir sorunu değil de günün birinde her birimizi tehdit edebilecek bir sorun olduğu anlaşılmış, ondan sonra daha doğru çözüm yolları aranmaya başlanmıştır. Öte yandan kamusal ve küresel niteliği olmayan engelliler, bazı nörolojik ve psikiyatrik vakalar pek çok toplumda hala ötekileştirilmekte, dışlanmakta ve görmezden gelinmektedir.

Özetle, bazı sağlık sorunlarının kamusal özelliklerinin ön plana çıkarılarak ele alınmasında yarar vardır. Bu durum mültecilerin sorunları için de geçerlidir. Onlardan esirgenecek sağlık hizmetleri nedeniyle ortaya çıkması muhtemel antibiyotik direnci, kitlesel bağışıklığın hasar görmesi gibi sorunlar sadece onların sorunu olmakla kalmayacak yerleşikleri, hatta tüm insanlığı tehdit eder hale gelebilecektir.
Bu konu, insan hakları, vicdan, merhamet, sosyal adalet gibi kavramların ötesinde kamusal ve küresel nitelikte bir sağlık sorunu, ciddiyetle ele alınması gereken sorunlar yumağıdır. Mülteci ve sığınmacılara karşı çekilen dikenli tel örgülerin, çitlerin ve sınırların, antibiyotik direnci karşısında hiç bir işe yaramayacağı akılda tutulmalıdır.

Kaynaklar

1) UNHCR. Global trends: Forced Displacement in 2015. Geneva, 2016.
2) Bradby H, Humphris R, Newall D, Phillimore J. Public health aspects of migrant health: a review of the evidence on health status for refugees and asylum seekers in the European Region. Copenhagen: WHO Regional Office for Europe; 2015 (Health Evidence Network synthesis report 44).
3) Larking E. Refugees and the myth of human rights: life outside the pale of the law. Ashgate Publishing, 2014.
4) Widdows H, Marway H. A Global Public Goods Approach to the Health of Migrants. Public Health Ethics 2015;8(2):121-129.
5) Kaul I, Grunberg I, Stern MA. (eds.). Global Public Goods: International Cooperation in the 21 st Century. UNDP, Oxford University Press, New York, 1999.
6) WHO. Migration and health: key issues.2016. http://www.euro. who.int/en/health-topics/health-determinants/migration-and-health/migrant-health-in-the-european-region/migration-and-health-key issues#292117. (Erişim:27 Ekim 2016)

Bu yazı 3935 kez okundu

Yorum yazabilmek için üye girişi yapınız

  • SON SAYI
  • KARİKATÜR
  • SÖYLEŞİ
  • Şehir hastaneleri hakkında düşünceniz nedir?