
Orta öğrenimini Özel Darüşşafaka Lisesinde tamamladı. 1985 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ni ve aynı fakültede 1991 yılında çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlık eğitimini bitirdi. 1993-2003 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi’nde, 2003-2005 yıllarında Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yaptı. 1996’da doçent, 2003’te profesör oldu. 2010 yılında iş idaresi master programını ve sağlık kurumları yöneticiliği programını tamamladı. 2005-2015 arasında Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nde Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi Eğitim Sorumlusu ve Başhekim olarak görev yaptı. 2008 -2013 yılları arasında Tıpta Uzmanlık Kurulu (TUK) üyeliği görevinde bulunan olan Dr. Ovalı halen İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi olup aynı zamanda Rektör Yardımcılığı görevini de sürdürmektedir. Dr. Ovalı’nın ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış 200’den fazla makalesi, editörlüğünü yaptığı 10’dan fazla tıp kitabı ve 1 kısa film senaryosu mevcuttur.
Tüm Yazıları İçin TıklayınızHasta güvenliğinin farklı bir yüzü
Asistanların çalışma koşulları
Hasta güvenliğinin artırılmasına yönelik çalışmalarda, tıbbi hataların önlenmesi önemli bir yer tutar. Bu hataların önlenebilmesi için değişik stratejiler ve eğitim programları öngörülür. Üniversitelerde ve eğitim hastanelerinde hasta güvenliği uygulamalarının amacına ulaşabilmesi için, asistanların eğitimine ve çalışma koşullarına özel bir önem verilmesi gerekir. Böylece; 1) Hasta güvenliğinin sağlanması; 2) Asistan güvenliğinin sağlanması ve 3) Asistan eğitiminin sağlanması hedeflenir. Diğer bir deyişle, asistanlar bir yandan kendi dallarına uygun ve yeterli eğitimi alırken, bir yandan da hem insani açıdan, hem yasal açıdan hem de hasta güvenliğini tehdit etmeyecek şekilde düzenlenmiş çalışma koşullarına sahip olmalıdır. Bu konuda ülkemizde, asistanlara yönelik olarak herhangi bir yasal hüküm bulunmamakta, bu konuyla ilgili sorunlar ancak devlet memurlarını ilgilendiren genel hükümler çerçevesinde çözümlenmeye çalışılmaktadır.
Asistanların çalışma saatlerinin düzenlenmesi, yorgunluğun ve uykusuzluğun önlenmesine yönelik olmalıdır. Eğitimin düzenlenmesinde ise, özellikle ilk yıl asistanları başta olmak üzere, tüm branşlarda, asistanların uzmanlar tarafından yeterli denetim ve gözetime tutulması önem kazanmaktadır. Bu iki konu bir araya geldiği zaman, hem hasta güvenliğinin hem de asistan güvenliğinin artacağı kuşkusuzdur. Her ne kadar, eğitim döneminde oldukları kabul edildiği için, asistanların yaptıkları tüm işlemlerden uzmanlar ve hocaları sorumlu tutulsa da, yeni TCK çerçevesinde, asistanların da sorumlu tutulabilecekleri konular gündeme gelecektir. ABD’de, önlenebilir tıbbi hataların incelendiği bir araştırmada, uykusuzluğa ve aşırı çalışmaya bağlı olarak ortaya çıkan tıbbi hataların, ölüme kadar varabilen komplikasyonlara yol açtığı gösterilmiştir. Ülkemizde de mevcut doktorların yaklaşık dörtte birinin halen asistanlık döneminde olduğu göz önüne alındığında, asistanlarla ilişkili hasta güvenliği sorunlarının ne derecede önemli olduğu fark edilecektir. 1984 yılında Libby Zion’un New York’taki bir hastanede ölmesi ve ölümünden, yeterli derecede denetlenmeyen ve uykusuz kalan asistanların sorumlu tutulması üzerine başlayan tartışmalar sonucunda, Amerikan Uzmanlık Eğitim Akreditasyon Konseyi (ACGME), 2003 yılında, asistanların haftalık çalışma saatlerinin ayda 4 hafta hesabıyla, haftada en fazla 80 saat olmasını önermiştir. Aslında, geleneksel olarak, asistanların iyi birer uzman olabilmeleri için, uzun süreler çalışmaları normal karşılanır. Asistan kelimesinin karşılığı olarak İngilizce’de kullanılan “resident” kelimesi, “hastanede kalan” anlamına gelir; yani asistan adeta hastaneyi “mekan tutmuş” insan demektir. Eski bir hocamız ise, “haftada bir kez düşüp bayılmayan asistanın tam olarak asistanlık yapmış sayılmayacağını” esprili bir şekilde de olsa anlatmıştı. Ancak artık düşüp bayılan değil, her zaman uyanık ve dimdik ayakta duran asistanlara ihtiyacımız olduğu kesindir. Artık, asistanların yorgunluklarının nasıl önlenebileceğini konuşmamız gerekiyor. Bu bağlamda, çalışma saatlerinin daha da azaltılması ilk akla gelen önlemdir. Ancak çalışma saatlerinin daha az azaltılması, asistanların daha fazla dinleneceği ve uyuyacağı anlamına gelmeyebilir. Uykusuzluğu gidermek için önerilen bir yöntem; 16 saati geçen nöbet durumlarında, saat 22.00 ile 08.00 arasında en az 5 saatlik, kesintisiz bir uyku molasının verilmesidir. 16 saatlik nöbet sonrasında da asistanlar yeni hasta kabul etmemelidir. Eğer vardiya usulü çalışılıyor ise, üst üste 4 gece vardiyasından fazla tutulmamalı ve böyle bir durumda bile en az 48 saat bir ara verilmelidir. Her ne olursa olsun, haftada en az bir kez 24 saat ve ayda bir kez en az 48 saat dinlenme zamanı ayrılmalıdır. Acilde çalışma süreleri ise en fazla 12 saat olmalı ve bu süreden sonra da yine en az 12 saatlik bir dinlenme zamanı bulunmalıdır. Bir kerede çalışılacak maksimum süre ise 30 saat ile sınırlandırılmalıdır. Bazı kliniklerin, asistanlarını ilk 2 yıl gün aşırı nöbet tutturarak çalıştırmaları, acaba övünülecek bir uygulama mıdır? Çalışma süreleri konusunda her ülkede farklı uygulamalar vardır. Bu süre, örneğin; Danimarka’da 37 saat, Fransa’da 52,5 saat, Yeni Zelanda’da 72 saat, İngiltere’de 56-64 saat iken, Avustralya ve Kanada’da herhangi bir üst sınır yoktur. Ülkemizde ise, sağlık mensuplarının haftalık çalışma saati 45 saat olup, ayrıca aydı 80 saate kadar da nöbet tutulabilmekte, daha uzun süreler için ise, nöbet sonrası izin verilmesi gerekmektedir.
Asistan eğitiminin vazgeçilmez parçası, uzmanlar denetiminde yapılan eğitimdir. Bu denetim ve gözetimi, hem eğitim hem de hasta güvenliği bağlamında değerlendirmek gerekir. Bu nedenle, asistan eğitim programlarında, asistanların doğrudan, yeterli ve iş başında denetim ve gözetimi yer almalı ve bu denetim ve gözetimin ölçülebilir standartları belirlenerek kalite yönetim sistemi içine yerleştirilmelidir. Yine bu bağlamda, asistanlar ve uzmanlar arasındaki ve asistanların kendi aralarındaki iletişimin kuvvetlendirilmesine yönelik eğitimler yapılmalı, hastaları devrederken uygun iletişim yöntemlerinin kullanılması öğretilmelidir. Hasta güvenliği ile ilgili sorunların uygun şekilde raporlanması da yine kalite yönetim sistemi içinde ele alınmalıdır. Hastaneleri akredite eden Joint Commission’un, önümüzdeki dönemde asistan eğitimi ile ilgili bu ve benzeri kriterleri de akreditasyon kriterleri içine alması söz konusu olacaktır.
Bu kriterleri uygulamanın bir bedelinin de olacağı muhakkaktır. Asistan çalışma saatlerinin belirli sınırların altında olması, daha fazla asistan alınmasını gerektirecektir. Bu da ülkemiz koşullarında hem kadro sorunu, hem de maliyeti açısından sorun olabilecek niteliktedir. Öncelikle böyle bir sınırlandırma getirildiği zaman, kaç tane daha ek kadroya ihtiyaç duyulacağının hesabının yapılması gerekir. Açılacak fazla kadroların istihdam edileceği yeterli hastanenin bulunup bulunmadığının da araştırılması ve ortaya konması gerekecektir. Asistan sayısının artması, onları denetleyecek uzman sayısının da artması anlamına geleceği için, uzman ve eğitici açığının da hesaba dahil edilmesi gerekecektir. Tüm bu önlemlerin hasta güvenliğine nasıl yansıyacağı da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir husustur. Günümüzde hasta güvenliği ile ilgili bilgilerin henüz tam bir kaydı tutulmadığı için (yetersiz bildirime bağlı olarak), yapılacak bu iyileştirmelerin, hasta güvenliğinde gerçekten bir iyileşmeye yol açıp açmayacağı da tam olarak anlaşılamayacaktır. Ancak her şeye rağmen, asistanların çalışma koşullarının düzeltilmesi ve “asistan hakları”nın tanınması, önümüzdeki dönemde üzerinde ısrarla durulması gereken konuların başında gelmelidir.
Kaynaklar
1) Resident duty hours: enhancing sleep, supervision and safety: Committee on Optimizing Graduate Medical Trainee Hours and Work Schedules to Improve Patient Safety. Washington DC: National Academies Press. 2008
2) Iglehart JK. Revisiting duty hour limits-IOM recommendations for patient safety and resident education.N Engl J Med 2008; 359: 2633-2635
Bu yazı 4706 kez okundu