Sağlık Eğitimi Kongresi başladı
Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumu'nun (YÖK) desteğiyle Pendik Green Park Oteli'nde düzenlenen ''Sağlık Eğitimi Kongresi'' başladı.
Sağlık Bakanı Recep Akdap, kongrenin açılışında yaptığı konuşmada, sağlık eğitiminin her bireyin, aynı zamanda toplumun vazgeçilmez ihtiyacı ve herkesin hakkı olan sağlık hizmeti alma ihtiyacının çok önemli bir parçası olduğunu söyledi.
Eğitilmiş sağlık insan gücünün, birey ve toplumun ihtiyaçlarıyla örtüşmesi gerektiğini vurgulayan Akdağ, Türkiye'de yıllarca sağlık iş gücünün yeterli olup olmadığının en çok konuşulan konular arasında yer aldığını, 2003'den önce Türkiye'de sağlık iş gücü yetersizliğinden bahsedildiğini hemen hemen işitmediklerini, 14 Mart tıp bayramlarında genellikle doktor sayısının fazla olduğundan, öğrenci sayısının azaltılması gereğinden bahsedildiğini, Türkiye'de doktorlar ve 2002 yılı sonlarında hemşirelerin iş bulmakta zorlandığını kaydetti.
Akdağ, ''Başbakanımızla hangi şehre gidersek gidelim önümüze hemşireler, diğer sağlık mensupları çıkıp istihdam arayışı içerisinde tavırlarını ortaya koyuyorlardı, çok da örgütlüydüler. Özellikle ilk yıl nereye gitsek ben tedirgin oluyordum. 'Önümüze çıkacaklar, protesto edecekler, niye bize iş vermiyorsun diyecekler'. Gelin görün ki yıllar içerisinde ortaya çok farklı bir tablo çıktı'' diye konuştu.
Dünya ve özellikle Avrupa ile kıyaslandığında Türkiye'deki doktor, hemşire ve diğer sağlık personeli sayısının yetersiz olduğunu ve bu sayının mutlaka arttırılması gerektiğini vurgulayan Akdağ, TÜİK'in yaptığı anketlerde diplomalı kişiler açısından istihdam sorununun en az yaşandığı ya da hiç yaşanmadığı alanın sağlık olduğunu bildirdi.
''Daha esnek çalışma modelleri oluşturmalıyız''
Bakan Akdağ, daha esnek çalışma modelleri oluşturulması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: ''Madem Türkiye'de sayıyı arttırmak zorundayız. Bence Türkiye'de bunun tartışılacak bir tarafı yok. Bu tartışmaları lüzumsuz ve zaman kaybı olarak görürüm. Bu sayıya ulaşmak için altyapıyı nasıl hazırlayacağız, insan kaynaklarımızı nasıl paylaştıracağız- Belki zaman zaman uzaktan eğitimleri, bunları nasıl kullanacağız- Bence bunları tartışmanın zamanı gelmiş durumda. Belki YÖK'ün de burada bazı açılımlar yapması gerekiyor. Daha esnek çalışma modelleri oluşturmalıyız. Halkın ihtiyacı var. Sağlık insan kaynağı açısından, eğitilmiş insan kaynağı açısından... Bu insan kaynağını yetiştirecek kurum da birinci derecede üniversiteler ve YÖK'tür. Bunun ülke sathında planlanması lazım. Herhangi bir biçimde öğrencilerimizi 200-300 kişilik amfilere koyarak burada bir hocanın ders anlattığı, öğrencilerin de not aldığı bir eğitim düzeniyle götürüyorsak, burada bir yanlış var. Özellikle yaşı başı bayağı ilerlemiş hocalarımızın peşine 10-20-30 kişiyi takarak yaptığı vizitlerle de bu işin yürüyeceğine inanmıyorum. Artık böyle bir çağda değiliz.''
Teorik eğitimin mümkün olabildiğince dijital ortamlarda sağlanması gerektiğini belirten Akdağ, yıllarca ''inanılmaz'' bir bilgi yükü altında ezildiklerini, bunun da tıp eğitiminde tartışmaya açılması gerektiğini söyledi.Son yıllarda Türkiye'de sağlık alanında büyük işler gerçekleştirdiklerini, yapılan bütün anketlerde Türk halkının bunu ''büyük bir vefa duygusu'' şeklinde ortaya koyduğunu ifade eden Akdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Uluslararası kuruluşlar da ortaya koyuyor. Türkiye'nin sağlık sistemi artık bir model, özgün bir model. Ancak başka ülkelerin de alıp kullanabileceği bir model. Kaynakların olabildiğince verimli kullanılabildiği ve sağlık hizmet sunumunun bir taraftan her vatandaşa ulaştığı, öbür taraftan da vatandaşlara bu hizmetin ulaştırılabildiği diğer gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında onlarla mukayese edilemeyecek kadar ucuza mal edildiği verimli bir sistem oluşturduk. Ancak bu sistemin oluşturulmasında en büyük katkısı olan sağlık çalışanlarının gelin görün ki bugün üzerlerinden iş yükü belki diğer Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında en ağır iş yükünü oluşturuyor. Bunun sebebi de kanaatimce birinci derecede insan iş gücü sayısındaki eksikliktir. Biz bu yükü süratle azaltmak durumundayız. Kaliteden taviz vermeden, altyapıyı iyi oluşturarak bu sayıyı hep birlikte arttıracağız.''
Tam Gün Yasası
Bakan Akdağ, Tam Gün Yasası'na da değinerek, ''Şöyle tartışanlar var, 'efendim, tam günden sonra eğitim mahvolacak, çok kötü olacak bu işler... Hatta kötü oldu. Hocalar artık dışarıyı tercih ediyor' diye olmayan bir husus tartışılıyor Türkiye'de'' şeklinde konuştu.
Mecliste kendisine ''Nobel Ödülü alan bir öğretim üyesine 140 lira verilecek. Performansta böyle yapmışsınız. Siz Nobel Ödülü alana nasıl 140 lira verirsiniz-'' denildiğini hatırlatan Akdağ, ''Nobel ödülü alanı öyle performans değil, altına boğmak lazım. Bir kişi alsın keşke... Ben garantisiyim. Hiçbir yerden olmasa ben ona 40 tane sponsor bulur, onu böyle üstünden aşağı altına boğacak bir imkan temin ederim. Söz veriyorum. Türkiye'den bir kişi keşke tıp alanında bir Nobel Ödülü alsa... Olur da yani, neden olmasın'' şeklinde konuştu.
"Nobel alanı altına boğmalı"
Nobel'in bir ödül sayılıp, bu ödülün karşılığının 140 lira sayılmasının YÖK'ün yaptığı yönetmelikle ilgili olduğunu, bunun hükümet ya da Sağlık Bakanlığı ile uzaktan yakından alakası bulunmadığını dile getiren Akdağ, şunları kaydetti: ''Hükümet olarak Tam Gün Kanunu'nda kazançların üst sınırlarını belirledik. Sabit maaşın şu kadar katı bir kazanç öğretim üyesine takdim edilebilir. Ben bunu üniversite olarak nasıl takdim edeceğim- Nasıl bir yönetmelik yaparsanız öyle takdim edeceksiniz. Nitekim bu yönetmeliği YÖK yaptı, biz de destek olduk gerçi... Eğer biz performans çalışmalarını eğitimle ilişkilendirmek istiyorsak doya doya, istediğimiz kadar ilişkilendirebilecek durumdayız. Şu anda yapılmış kanunlar buna müsait. Yeni bir kanun yazmaya lüzum yok. Top sizde (YÖK). İlişkilendirmek de gerekir.''